Kaderin bir cilvesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan tam 5 yıl önce, Limni Adası’ndaki Mondros Limanı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun ölüm fermanı imzalanmıştı.
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettiğinin adeta itirafıydı.
Bu antlaşmanın maddelerinden yararlanan İtilaf Devletleri Anadolu’da işgallere başladılar. Bu işgaller sonucunda Türk milleti bağımsızlık mücadelesine başlamıştır.
Mondros Mütarekesi’nin 105. yıl dönümünde tarihi bir dönüm noktası olan Kasım 1918’i hatırlayalım.
Osmanlı İmparatorluğu 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren büyük gürültüyle bir çöküş sürecine girmişti. Birinci Dünya Savaşı bu çöküş sürecinin neredeyse tamamlandığı dönemdi.
Mütareke, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını belirleyen ilk uluslararası belge olması nedeniyle önem taşıyor.
Asıl büyük öfke, ateşkesin imzalanmasından 7 ay sonra, 15 Mayıs 1919’da patlak verdi. Antlaşma Kararlarına aykırı olarak Yunanistan, İngiltere’nin desteğiyle İzmir’i işgal etti.
Mondros’un işleri kontrolden çıkarması üzerine Sevr Barış Antlaşması imzalandı. Osmanlı’nın kalan son toprak modülleri de birer birer paylaşıldı.
Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması, sonuçlarıyla Türk milletini uyandıran, vatansız kalma tehlikesine karşı ayağa kalkan süreçlerdir.
Mondros Mütarekesi’nden 4 yıl sonra bir ateşkes anlaşması daha imzalandı. Bu kez anlaşma Türklerin lehineydi. Marmara’nın güneyinde Mudanya’da bir araya gelen Türk, İngiliz ve Fransız yetkililer, milli mücadeleyi Türklerin kazandığını kabul etti.
Mondros Mütarekesi ve ardından gelen işgaller, Türk milletinin bu toprakları terk etmeme iradesinin bir sınavıydı.